çevirmen: şebnem sunar, ca, s.11-13
hayat kuralı no.1
“arkadia’da doğduk hepimiz”*; başka bir deyişle dünyaya mutluluk ve zevk beklentisiyle dolu olarak adım atarız ve kader bizi hoyrat bir şekilde yakalayıp hiçbir şeyin bizim olmadığını, her şeyin ona ait olduğunu gösterene kadar bunu gerçekleştirmeye yönelik o aptalca umudu koruruz; nitekim kader yalnızca sahip olduğumuz ve edindiğimiz bütün her şey üzerinde değil, aynı zamanda kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız, hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışmasız bir hakka sahiptir. sonra deneyim gelir ve mutlulukla zevkin bize uzaklarda bir illüzyon gösteren salt kuruntu, ıstırabın ve acınınsa gerçek olduğunu, illüzyona ve beklentiye ihtiyaç duymadan kendini duyurduğunu öğretir. öğretisi yararlı olursa mutluluk ve zevk aramaktan vazgeçeriz ve acıdan da ıstıraptan da olabildiğince kaçınmaya dikkat ederiz. oủ tò ndú, ἀλλὰ τὸ ἂλυπον διώκει ὁ φρόνιμος.”** dünyadaki en iyi şeyin acısız, sakin, tahammül edilebilir bir varoluş olduğunu kabul ederiz. böylece onun değerini biliriz ve bunu hayalî zevklerin huzursuz özlemiyle ya da aslında tümüyle kaderin elinde olan belirsiz bir geleceğe ilişkin ürkek endişelerle mahvetmekten kaçınırız; istediğimiz gibi mücadele etmeyi arzu ederiz. –ayrıca: tüm hayat mevcudiyetin genişçe bir parçası ve bu bakımdan da hepten geçiciyken insanın salt güvenli bir mevcudiyetin tadına varması için her daim gerekeni yapmaya çalışması nasıl aptalca olabilir ki?
hayat kuralı no.2
kıskançlıktan kaçınmak: “nunquam felix eris, dum te torquebit felicior.”*** “cum cogitaveris quot te antecedant, respice quot sequantur.”**** hiçbir şey kıskançlık kadar uzlaşmasız ve acımasız değildir. yine de kıskançlık uyandırmak için durmaksızın çaba harcarız!
hayat kuralı no.3 - edinilmiş karakter
kavranabilir ve ampirik karakterin yanında, bu ikisinden farklı olarak üçüncü bir karakterden daha bahsetmek gerekir: i̇nsanın ancak hayatın içinde, dünyadaki uğraşlarıyla kazandığı ve karakter sahibi olarak övülürken ya da karaktersiz olarak yerilirken söz konusu olduğu şekliyle edinilmiş karakter.–gerçi kavranabilirin tezahürü olarak ampirik karakter değişmediğinden ve her doğa fenomeni gibi kendi içinde tutarlı olduğundan, insanın kendine özdeş ve tutarlı geldiği, bu nedenle de deneyim ve düşünce yoluyla yapay olarak karakter edinmeyi gerekli görmediği sanılabilir. fakat burada durum farklıdır ve insan hep aynı olsa da her zaman kendini anlamaz, tam tersine asıl öz farkındalığını kısmen edininceye kadar kendini sıklıkla yanlış anlar.
* schopenhauer burada friedrich schiller’in “arkadia’da doğdum ben de” dizesiyle başlayan “resignation” (teslimiyet) şiirine gönderme yapıyor.
** “aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.”
*** “başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa asla mutlu olamazsın.”
**** önünde ne çok kimsenin olduğunu görürsen ne çok kimsenin de arkanda olduğunu düşün.”
hayat kuralı no.1
“arkadia’da doğduk hepimiz”*; başka bir deyişle dünyaya mutluluk ve zevk beklentisiyle dolu olarak adım atarız ve kader bizi hoyrat bir şekilde yakalayıp hiçbir şeyin bizim olmadığını, her şeyin ona ait olduğunu gösterene kadar bunu gerçekleştirmeye yönelik o aptalca umudu koruruz; nitekim kader yalnızca sahip olduğumuz ve edindiğimiz bütün her şey üzerinde değil, aynı zamanda kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız, hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışmasız bir hakka sahiptir. sonra deneyim gelir ve mutlulukla zevkin bize uzaklarda bir illüzyon gösteren salt kuruntu, ıstırabın ve acınınsa gerçek olduğunu, illüzyona ve beklentiye ihtiyaç duymadan kendini duyurduğunu öğretir. öğretisi yararlı olursa mutluluk ve zevk aramaktan vazgeçeriz ve acıdan da ıstıraptan da olabildiğince kaçınmaya dikkat ederiz. oủ tò ndú, ἀλλὰ τὸ ἂλυπον διώκει ὁ φρόνιμος.”** dünyadaki en iyi şeyin acısız, sakin, tahammül edilebilir bir varoluş olduğunu kabul ederiz. böylece onun değerini biliriz ve bunu hayalî zevklerin huzursuz özlemiyle ya da aslında tümüyle kaderin elinde olan belirsiz bir geleceğe ilişkin ürkek endişelerle mahvetmekten kaçınırız; istediğimiz gibi mücadele etmeyi arzu ederiz. –ayrıca: tüm hayat mevcudiyetin genişçe bir parçası ve bu bakımdan da hepten geçiciyken insanın salt güvenli bir mevcudiyetin tadına varması için her daim gerekeni yapmaya çalışması nasıl aptalca olabilir ki?
hayat kuralı no.2
kıskançlıktan kaçınmak: “nunquam felix eris, dum te torquebit felicior.”*** “cum cogitaveris quot te antecedant, respice quot sequantur.”**** hiçbir şey kıskançlık kadar uzlaşmasız ve acımasız değildir. yine de kıskançlık uyandırmak için durmaksızın çaba harcarız!
hayat kuralı no.3 - edinilmiş karakter
kavranabilir ve ampirik karakterin yanında, bu ikisinden farklı olarak üçüncü bir karakterden daha bahsetmek gerekir: i̇nsanın ancak hayatın içinde, dünyadaki uğraşlarıyla kazandığı ve karakter sahibi olarak övülürken ya da karaktersiz olarak yerilirken söz konusu olduğu şekliyle edinilmiş karakter.–gerçi kavranabilirin tezahürü olarak ampirik karakter değişmediğinden ve her doğa fenomeni gibi kendi içinde tutarlı olduğundan, insanın kendine özdeş ve tutarlı geldiği, bu nedenle de deneyim ve düşünce yoluyla yapay olarak karakter edinmeyi gerekli görmediği sanılabilir. fakat burada durum farklıdır ve insan hep aynı olsa da her zaman kendini anlamaz, tam tersine asıl öz farkındalığını kısmen edininceye kadar kendini sıklıkla yanlış anlar.
* schopenhauer burada friedrich schiller’in “arkadia’da doğdum ben de” dizesiyle başlayan “resignation” (teslimiyet) şiirine gönderme yapıyor.
** “aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.”
*** “başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa asla mutlu olamazsın.”
**** önünde ne çok kimsenin olduğunu görürsen ne çok kimsenin de arkanda olduğunu düşün.”