ahmet büke – deli i̇bram divanı – Antiklopedi
can yayınları, s.15-17

osman askerliğini i̇stanbul 1. ordu komutanlığı’nda, selimiye’de yapmıştı. acemiliği bitince onu ordu rezervi diye geçen 3. süvari tümeni’ne verdiler. sabah akşam atları tımar ettikten sonra kuyruk örmesi, ince uzun parmakları, atlara gösterdiği özen ve yakasında her daim taşıdığı iğne iplik nedeniyle i̇zmirli bölük komutanı yüzbaşı’nın dikkatini çekmişti. bir gün yüzbaşı aniden ahırlara çıkıp geldi.
“asker, sen mesleğini söyledin mi acemi ocağında?”
osman esas duruşta, karşı duvarlara bakıp susmuştu.
“yok, kızmayacağım. zaten evraklarına baktım. şimdi senden de duyayım.”
“komutanım, ben biraz dikişten anlarım.”
“terzisin yani?” osman daha bir sıkı sarıldı esas duruşuna. cevap vermedi.
“kadın elbisesi de bilir misin?”
“gelir elimden.”
“mantoluk kumaş alsam becerebilir misin?”
“kumandanım, uygun patron kalıbı, dikiş malzemesi olursa eğer...”
“onlar kolay. ölçü almak gerekir, değil mi?”
osman başını çevirip yüzbaşı’nın gözlerinin içine baktı. en karanlık ve en aydınlık zamandı şimdi. bir kadere karar verme ânıydı sanki.
“evet komutanım. eğer bedene oturacak bir manto isterseniz ölçü almak şart.”
yüzbaşı hiç konuşmadan arkasını dönüp gitti. osman ne kadar beklese de tümenin terzihanesine alınmadı. bölükçü de bir daha görülmedi ahırların orada. o yine sabah ve akşamları tımar işindeydi. bir ay sonra yüzbaşının postası geldi. bölük komutanı odasına çağırıyordu. koşarak gitti, kapı hafif aralıklı. tıklatıp içeri baktı. “gel” işaretiyle girdi. kısa künye ve esas duruşta bekledi.
“al bakalım, oku şunu,” dedi yüzbaşı. osman hafif hafif titreyen parmaklarıyla, içinden mırıldanarak kâğıda baktı.

“kıymetli eşim,
üst komşumuzun akşam sanat okuluna giden kızı yardım etti, sağ olsun. bütün ölçülerimi aldık. i̇stediğim kalıbı da birlikte bulup seçtik. hakeza kumaşı da sizin yolladığınız parayla kemeraltı’nın en iyi kumaşçısı artidi bey’den aldım. hepsini yolluyorum. aramızda geçen bunca hadiseden sonra hâlâ beni düşünüyor olmanıza hatta gelen kışı düşünüp bu mantoyu hayal etmenize ne desem bilemiyorum. kalbimi bir başkasına kaptırmam, ne kadar istesem de bundan kendimi alamamam, size açılmam, beni her hâlimle kabul etmeniz... keşke zamanı tersine çevirebilseydim. keşke bu çaresiz aşka düşmeseydim. sizi ve kendimi bu kadar acımasız bir çavlanın içine atmasaydım. ama hepsi için artık çok geç. geçirdiğimiz güzel zamanların hakkı için şunu da size söylemem gerekir ki, çok mutluyum. ölesiye kederler içinde olmayı allah’tan isterdim. ama içim içime de sığmıyor. ve sizden son kez rica ediyorum, bana kim olduğunu sormayın. söylememe imkân yoktur. elbette sizin istediğiniz zaman ve şartlarda evliliğimizi bitirmeye hazırım. daha önce de bunu söylemiştim. bunun bir an önce olmasını da niyaz ederim.” - aynur
osman bembeyaz olmuştu. yüzbaşı ise masanın üzerinde, sarı kâğıdı yırtılarak açılmış paketteki kumaşı inceliyordu. neden sonra başını kaldırdı.
“yan odaya bir masa koydurttum. terzihaneden malzemeler gelecek. portatif bir sefer yatağı da var. yemeğini benim posta getirecek. artık ahır ve nöbet yok. gece gündüz buradasın bundan böyle. şu mantoyu bitir bakalım,” dedi. osman’ın o saatten sonra günleri farklı akar olmuştu. sabah yine kalk borusuyla uyanıyordu ama koşarak erat helasına gitmesine gerek yoktu. tümen binasındaki temiz lavaboları kullanabiliyor, sinek pisliği birikmemiş aynalarda kalın kaşlarını, gaga burnunu ve sert dudaklarını süzebiliyordu. komutanın postasıyla birlikte arka bahçeye çıkan sahanlıkta kahvaltısını yapıyordu. herkes eğitime ya da işlerine seğirtirken o küçük odasına gidip kumaşa ve ölçülere gömülüyordu. odaya bir de terzi prova mankeni gelmişti. onu pencerenin yanına, güzel ışık alan bir köşeye yerleştirmişti. kestiği kumaşları arada gidip üzerine koyuyor, iğneleyip dikiş yerlerini belirliyordu. bir defasında kendine engel olamamış, tek ayaklı ahşap mankene sarılıp, “ah leyla, ah!” demişti. ansızın kapı açılıverdi.
“emret komutanım!”
“rahat,” dedi yüzbaşı.
yürüyüp masaya geldi. makaslara, boşlanmış mezuraya, iğneliğe, kumaş parçalarının arasına yuvarlanmış dikiş yüzüğüne baktı.