juliet escoria – manyak juliet – Antiklopedi
çevirmen: emirhan burak aydın, konu kitap, s.233-234

saat geç olmuştu, uyuyamıyordum. gece yarısını üç geçene kadar saate baktım çünkü gece rosie’nin vardiyasıydı ve bir şeyler okumak için kalkmadan önce en az iki saat boyunca uyumaya çalışmak zorunda olduğumu söylemişti.
ama bu defa hemen okumaya başlamadım. bu defa, konuşabilir miyiz diye sordum.
sanki uzun zamandır bunu sormamı bekliyormuş gibi gülümsedi. “tabii ki,” dedi, masada yanına oturdum. yalnızlığımdan bahsettim. bende bir şeylerin arızalı olduğunu hissettiğimi söyledim. bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi hissediyordum.
“yalnızlık demek.” sandalyesinde geri yaslandı, bir an beni tanımıyormuş gibi baktı. sonra şöyle dedi: “i̇şte bu iyi bildiğim bir konu tatlım.”
rossie’nin denny adında bir kamyon şoförüyle evli olduğunu biliyordum ama bunun ne anlama geldiğini durup düşünmemiştim. anlaşılan çoğu zaman yalnız kaldığı anlamına geliyormuş. çocukları da çoğu zaman yalnızmış –en büyükleri, yani oğlu bazen ebeveynlik yapmak zorunda kalıyormuş. rosie gece vardiyasında olduğunda çocukları oğlu yatırıyor, sabahları kahvaltıyı o hazırlıyor, herkesin okula vaktinde gitmesini sağlıyormuş. rosie yalnızlığı içinde hissettiğini ama oğlunda aynı şeyi görmesinin daha kötü olduğunu söyledi çünkü kendi hatası olduğunu biliyordu.
“yine de iyi tarafından bakmak zorundayım,” dedi. “denny uzun zaman yanımızda değil, evet. ama güzel bir sağlık sigortamız, hoş bir evimiz var. hem bu kadar uzakta olunca, çoğu insan gibi tartışmaya ya da birbirimizden sıkılmaya zamanımız da olmuyor. gerçekten, mesleği olmasa on beş yıl devam etmezdi ilişkimiz.”
parmaklarını sprey sıktığı buklelerinin içinden geçirip küçük bir kız gibi oynamaya başladı. “biliyor musun, her şeyde bir hayır var,” dedi. “bazen bulmak için daha derini kazmak lazım sadece.”
biraz sessiz kaldı, ben de sustum. “sana gelirsek,” dedi. elimi tutmak için masanın üzerinden uzandı. eli sıcacık ve yumuşaktı. anne elleri. “sen hassassın. bu da fazladan acı, fazladan yalnızlık, fazladan üzüntü demek. ama aynı zamanda fazladan neşe de demek. yapman gereken şey altını bulmak için kazmak. tanrı sana bir kürek verdi, onu nasıl kullanacağını bulmak zorundasın sadece.”
orada biraz daha oturduk, ben kitabımı okuyor, o da nasıl iyi bir kadın olacağınızı söyleyen bir kadın dergisine bakıyordu. sayfaların üzerinden ona bakıp duruyordum, yüzü hem sert hem de yumuşaktı, aynı anda hem yorgun hem de gençti. dergi hakkında ne düşündüğünü, gerçekten umursayarak mı yoksa vakit öldürmek için mi okuduğunu merak ettim. benim hakkımda ne düşündüğünü merak ettim. ama sormadım. kısa bir süre sonra yoruldum. rosie’ye iyi geceler dedim, o da bana iyi geceler diledi. birkaç dakika içinde uyuyakaldım, sihir gibiydi.