charles dickens – bir noel şarkısı – Antiklopedi
çevirmen: meral camcı, bordo siyah, s.6-9

günlerden bir gün –yılın tüm iyi günlerinin en iyisi noel gününde– ihtiyar scrooge muhasebe dükkânında işinin başına çökmüştü. dışarıda dondurucu, insanı âdeta ısıran bir soğuk vardı; üstelik hava pusluydu. scrooge, dışarıda bir aşağı bir yukarı koşuşturup duran, ellerini koltuklarının altına sokmuş, ayaklarını ısıtmak için taşlar üzerinde zıplayan insanların seslerini duyabiliyordu. şehirdeki saatler henüz üçü vurmuş, ama hava çoktan kararmıştı –gün boyu doğru dürüst aydınlanmamıştı zaten– ve mahalledeki işyerlerinin pencerelerinde yanan mumların titrek ışıkları, elle tutulurcasına yoğun ve koyu kahverengi havada kızıl lekeler gibi titreşiyorlardı. sis bütün çatlaklardan, anahtar deliklerinden içerilere kadar sızıyordu ve o kadar yoğundu ki, avlu çok dar olduğu hâlde, karşıdaki evler birer hayalet gibi duruyordu. kirli bulutların çöküşünü ve her şeyi kararttığını gören insan, tabiat ana’nın yakınlarda bir yerde yaşadığını ve kötü bir şeyler yapmaya hazırlandığını sanabilirdi. scrooge, bir sarnıca benzeyen küçük kasvetli bir hücrede mektupları temize çeken kâtibini göz hapsinde tutmak için odasının kapısını açık bırakmıştı.
scrooge’un sobasında çok az bir ateş vardı, ama kâtibin ateşi o kadar azdı ki, tek bir kömürden ibaret gibiydi. gelgelelim adam ateşini besleyemiyordu; çünkü scrooge, kömür kovasını kendi odasında tutuyordu ve kâtip, elinde kürekle scrooge’un odasına ne zaman girecek olsa patronu onu peşinen uyarıp böyle giderse yollarını ayırmak zorunda kalacaklarını söylüyordu. bunun üzerine kâtip beyaz atkısına sarınıp, mum ışığında ısınmaya çalışıyor, fakat hayal gücü zayıf bir adam olduğundan başarıya ulaşamıyordu.
“mutlu noeller dayı! tanrı sizi korusun!” dedi neşeli bir ses. scrooge’un yeğeninin sesiydi bu ve içeri girişi öylesine hızlı olmuştu ki, scrooge onu neredeyse sesiyle birlikte yeni algılayabilmişti.
“peh!” dedi scrooge. “saçmalık!”
sisli ve soğuk havada yaptığı hızlı yürüyüş onu öylesine ısıtmıştı ki, yakışıklı yüzü al al, gözleri pırıl pırıldı ve nefes alıp verdikçe ağzından dumanlar çıkmaktaydı.
“hiç noel saçma olur mu dayı!” dedi scrooge’un yeğeni. “herhâlde böyle demek istemediniz, değil mi?”
“i̇stedim! mutlu noellermiş! mutlu olmaya ne hakkın var senin? mutlu olmak için bir nedenin var mı? yeterince yoksulsun zaten!”
“pekâlâ, ” diye karşılık verdi yeğen aynı neşeyle. “peki, öyleyse sizin mutsuz olmaya ne hakkınız var? neden bu kadar karamsarsınız? yeterince zenginsiniz!” bu söze o an için verilecek iyi bir yanıt bulamayan scrooge, “peh!” dedi, sonra “saçmalık!” diye ekledi.
“sinirlenmeyin dayı.”
“bunca aptalla dolu bir dünyada yaşarken...” dedi dayısı, “başka ne yapabilirim. mutlu noellermiş! noelleri batsın! cebinde paran olmadığı hâlde sana fatura ödeten bir gün olmasının dışında nedir ki noel senin için? kendini bir yıl daha yaşlanmış bulup da hayatını bir saat bile zenginleştiremediğin; hesap defterlerini dengelemeye çalışırken, giderlerinin her geçen ay arttığı gerçeğiyle yüzleştiğin bir zaman olmanın dışında? bana kalırsa...” diye kızgınlıkla sürdürdü: “ağzından mutlu noeller dileği çıkan her aptalı, kendi noel aşında kaynatıp, kalbine saplanmış kutsal bir kazıkla gömmeli. i̇şte o kadar!”
“dayı!” diye yalvardı yeğen.
“yeğen!” diyerek haşin bir sesle karşılık verdi dayı. “sen istediğin gibi kutla noel’ini ve bırak ben de istediğim gibi kutlayayım.”
“kutlamak mı? ama siz noel’i kutlamıyorsunuz ki.”
“bırak da bunu ben düşüneyim. noel sana iyilikler getirsin!” dedi scrooge. “sanki bugüne kadar bir hayrını gördün de!”
“bugüne kadar hayrını görebileceğim hâlde değerlendiremediğim çok şey olduğunu söyleyebilirim, ” diye cevap verdi yeğen, “noel de bunlardan biri. fakat noel’i – kökenindeki kutsallıktan kaynaklanan saygınlığından bağımsız olarak– mutlu bir gün, iyi, cömert, merhametli bir gün olarak düşündüğümü kesinlikle söyleyebilirim. koskoca yıl boyunca kadınıyla erkeğiyle herkesin, kimseye açmadıkları kalplerini özgürce açmaya gönüllü oldukları, kendilerinden yoksul olanları bile ebedi yolculuğun yoldaşı olarak benimsedikleri ve onları farklı ırkların, farklı yolların yolcuları olarak görmedikleri tek gündür noel. i̇şte bu yüzden dayı, bugüne kadar cebime ne bir altın ne de bir gümüş lira koymamış olduğu hâlde, bana iyilik getirdiğine ve getirmeye de devam edeceğine inanıyorum. ve tanrı bu günü kutsasın diyorum!”
hücredeki kâtip çekinerek alkışladı bu konuşmayı. ancak durumun yakışıksızlığını son anda fark ederek ateşi karıştırdı ve böylece son kor parçasını da sonsuza kadar söndürmüş oldu.
kâtibe, “çıt çıkardığınızı duymayayım, ” dedi scrooge, “yoksa noel’i bir işsiz olarak kutlarsınız! oldukça iyi bir konuşmacısınız bayım, ” diye ekledi sonra yeğenine dönerek. “neden parlamentoya girmiyorsunuz, merak ettim.”
“sinirlenmeyin dayı. hadi! gelin yarın akşam bizimle yemek yiyin.”
scrooge, ona, hangi koşullarda gelebileceğini söyledi. evet, gerçekten de söyledi. onu ille de görecekse, bu korkunç yerde görürdü.
“ama neden?” diye haykırdı yeğen. “neden?”
“peki, sen neden evlendin?”
“çünkü âşık oldum.”
“çünkü âşık oldun!” diye homurdandı scrooge, noel’i kutlamaktan daha gülünç olan bir şey varsa dünyada, o da âşık olmaktı. “uğurlar olsun!”
“sanki ben evlenmeden önce geliyordunuz da. şimdi de gelmemenizin bahanesi evlenmiş olmam mı?”
“uğurlar olsun!” dedi scrooge.
“sizden hiçbir şey istemiyorum, hiçbir beklentim de yok; neden dost olamıyoruz?”
“uğurlar olsun!” dedi scrooge.
“sizi böylesine kararlı gördüğüm için çok üzgünüm. şimdiye kadar aramızda benden kaynaklanan hiçbir sorun olmadı. bu tartışmaya da noel’in yüzü suyu hürmetine giriştim ve noel keyfimi bozacak da değilim, en azından noel boyunca. tekrar mutlu noeller dayı.”
“uğurlar olsun, ” dedi scrooge.
“ve mutlu yıllar!”
“uğurlar olsun, ” dedi scrooge.