francesca rigotti – küçük şeylerin felsefesi – Antiklopedi
çevirmen: meryem mine çilingiroğlu, notos kitap, s.11-13

ne kadar zengindir bu yeryüzü küçük,
i̇yi, mükemmel şeylerden yana!
friedrich nietzsche, böyle buyurdu zerdüşt



üçüncü milenyumun başının, 21. yüzyılın yankı uyandıran açıklamalarla, velveleli ideolojilerle ve devasa projelerle dolu bir çağ değil, küçük şeylerin, yakın, doğrudan ve ulaşılabilir deneyimlerin devri olacağı yanılsamasına kapılmıştım. arundhati roy’un sözlerine dayanarak hayal kuruyordum:
kim bilir belki de 21. yüzyıl bizim için büyük şeyler’in yıkılışını hazırlıyordur; büyük bombaların, büyük barajların, büyük ideolojilerin, büyük çelişkilerin, büyük ülkelerin, büyük savaşların, büyük kahramanların, büyük hataların çözülüşünü. belki de gelecek yüzyıl küçük şeyler’in yüzyılı olacak. belki de tam şimdi, tam bu anda, orada, gökyüzünde bizim için hazırlanmakta olan küçük bir tanrıça vardır. olabilir mi? bunun doğru olma ihtimali var mı?
yukarıda, gökyüzünde küçük tanrıçanın bizim için küçük şeylerin yüzyılını hazırladığını düşünmek albenili bir bakış açısı kuşkusuz. gerçekte olup bitenlerse bu düşünceyi mutlak surette yalanlamak istiyor: büyük barajlar inşa edilmeye devam ediyor, büyük kuleler çöküyor ve yerlerine daha da büyükleri yapılıyor, dünyanın en şiddetli deprem bölgelerinde mafyaya ziyafet vermek için köprüler kuruluyor, söylenene göre uzun sürecek savaşlar başlıyor. bununla birlikte minimalist bir bakış açısıyla, less is more yani “az çoktur” diyen ufacık sistemlerin olduğu bir dünya düşünmek hoşuma gidiyor. kaldı ki hiç de minimalist olmayan nietzche’nin bile küçük şeyleri sevdiğini biliyoruz, nitekim tam da böyle söyledi zerdüşt’ün “daha yüce i̇nsan üstüne” bölümünde zerdüşt şöyle der: “ne kadar zengindir bu yeryüzü, küçük, iyi, mükemmel şeylerden yana.”
arundhati roy’un kehanetinin gerçekleşme ihtimali çok uzak görünse de buna baştan çıkarıcı bir temenni olarak hayal etmek hoşuma gidiyor: yankı uyandıran açıklamalara, devasa projelere, velveleli ideolojilere heves etmek yerine bizi çevreleyen küçük şeyleri, nesneleri, hareketleri, kokuları ve sesleri, daha yakın, doğrudan ve ulaşılabilir deneyimleri arzuladığımız bir gelecek…
belki de bu nesneler, hareketler, kokular ve sesler, bu küçük ve pek de önemli olmayan hatta anlamsız şeyler, azı, daha azı, less’i temsil eden bu minör gerçekler megalomanlık hastalığına kapılmış kalpleri –gene nietzche’ye başvuracak olursak- “altın olgunlukları”yla iyileştirecek ve bunların bir avantaj, bir artı, bir more olduğu açığa çıkacak.